Ülkemizde yaşanan mali krizin giderek artması sebebiyle şirketler zor günler geçirmekte ve faaliyetlerini devam ettirmekte zorlanmaktadırlar.
Yüksek kredi faizleri, taşınmaz ve taşıtların nakde çevrilememesi gibi sebeplerle şirketler, nakde ulaşmakta zorlanmakta ve borçlarını ödeyememektedir. 2024 yılının ilk 10 ayında konkordato başvurusu yapan şirketlerin sayısı, yaklaşık 1.400’ü bulmuş durumdadır. Bu sayının ne yazık ki 2025 yılında da artarak devam edeceği, uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. Artan konkordato başvuruları, ticari hayatta tedirginliği artırmakta ve alım satımlarda sıkça kullanılan çek/senet kullanımını giderek azalmaktadır. Vadeli satışlarda alacağın güvencesi olarak alınan ve genelde uzun vade içeren çek ve senetlerin karşılıksız çıkma oranı artmış, bu da şirketleri nakit satışa yöneltmiştir. Böyle bir ortamda nakit akışı bozulan şirketlerin, icra tehdidi olmadan çalışabilmesi imkânını sağlayan konkordato ise tabiri caizse “can simidi” görevi görmektedir. İcra ve İflas Kanunu (İİK) Madde 285’e göre borçlarını vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu (tüzel kişi/gerçek kişi), konkordato talep edebilir. Yine ilgili maddede belirtildiği üzere iflas talebinde bulunabilecek olan her alacaklı, gerekçeli bir dilekçeyle borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir.
Başvuru maliyetleri yüksek olsa da bazı teşvikler mevcut
Konkordato başvurusu yapmak isteyen şirketlerin, başvuru için gerekli evrakları hazırlaması ve mahkemece talep edilen gider avansını yatırması için ciddi bir bütçe ayırması gerekmektedir. Nakit bulma zorluğu yaşayan şirketlerin, bu maliyetleri karşılayabilmesi çoğu zaman mümkün olmadığından küçük ölçekli birçok şirket konkordato başvurusu dahi yapamamaktadır. Şirketlerin faaliyetlerine devam ederek borçlarını ödeyebilme imkânı tanıyan konkordato başvuru maliyetleri her ne kadar yüksek olsa da kanun koyucu tarafından konkordato sürecindeki şirketlere bazı harç ve vergilerden istisnalar getirildiği gibi birtakım teşviklere de yer verilmektedir. Devlet tarafından sağlanan destek ve istisnaların belki de en önemlisi, Ücret Garanti Fonu tarafından konkordato ilan eden işveren şirketin ödeyemediği üç aylık işçi maaşının işçilere ödenmesidir. Ücret Garanti Fonu kapsamında işçilere, üç ayı geçmemek üzere işverenden olan temel ücret alacakları kadar ödeme yapılmaktadır. Ücret Garanti Fonu kapsamında yapılan ödemeler her halükârda sigorta primine esas günlük kazanç üst sınırını aşamaz. Bununla birlikte İİK 308/g maddesinde yer alan hükme göre tasdik edilen konkordato projesi kapsamında;
- Yapılacak işlemler, 492 sayılı Harçlar Kanunu’na tabi harçlardan; bu işlemler nedeniyle düzenlenecek kâğıtlar, damga vergisinden,
- Alacaklılar tarafından her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden,
- Borçluya kullandırılacak krediler, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’ndan, istisna edilmiştir. Bu istisna hükümleri, konkordato projesinde belirtilen işlemler bakımından borçlu ile proje kapsamındaki alacaklılara özgü olarak uygulanır. Üçüncü kişiler bu istisna hükümlerinden yararlanamaz. Konkordato projesine göre borçları yeni bir itfa plânına bağlanan borçlulara ait olan teşvik belgelerinin süreleri ile ihracat taahhüt süreleri, geçici mühlet kararının verildiği tarihten konkordatonun bağlayıcı hâle geldiği tarihe kadar işlemez.
Yukarıda sayılan teşvik ve istisnalar ile amaçlanan, mali zorluk yaşayan şirketlerin konkordato sürecinde desteklenerek zorlu süreci atlatabilmesine katkı sağlanmasıdır. Şirketlerin ticari faaliyetlerine devam etmesinde sadece şirket ortaklarının değil, alacaklarını tahsil etmek isteyen alacaklıların, iş yerinde çalışan işçilerin ve vergi ödemesi alan kamunun menfaatinin bulunduğu ortadadır.
“Konkordatoda Harç, Vergi İstisnaları Ve Teşvikler” konulu makale İTKİB’in 373. Sayısında yayımlanmıştır.