Rekabet Hukukunda Hakim Durumun Kötüye Kullanılması

Table of Contents

Toplumun ekonomik ve sosyal açıdan gelişimini sağlamak devletin en mühim görevlerinden biridir. Bu gelişimin sağlanması, rekabetin ve etkin piyasa ekonomisinin geçerli olması, dolayısıyla ülke kaynaklarının dağıtımının toplumun ihtiyaçlarına ve taleplerine göre gerçekleştirilmesi; kaynakların verimli kullanılmasıyla birlikte gelişen ekonomik verimliliğin oluşması ve refahın hüküm sürmesiyle mümkün olabilir. Nitekim serbest rekabetçi yapının getirdiği ekonomik yarış, ülke ekonomisinin gelişiminin sürekli ve dengeli bir biçimde sürdürülmesini sağlar.[1] Serbest piyasa ekonomisinin temeli olan serbest rekabet, kaynakların etkin kullanılmasını, fiyatların düşmesini, maliyetleri düşürmek için tasarruf yapılmasını ve yeni teknolojiler bulunarak bunların üretimde kullanılmasını mümkün kılar.[2]

Türkiye’de de serbest piyasa ekonomisinin benimsenmesinden itibaren bu misyonla gerekli hukuki düzenlemeler yapılarak rekabetin korunmasını amaçlanmıştır. Neticede 13/12/1994 tarihinde yürürlüğe giren Rekabetin Korunması Hakkında 4054 sayılı Kanun’un amacı, birinci maddesinde belirtildiği üzere, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.

Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması

Hâkim durumun kötüye kullanılması, 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması hukuka aykırı ve yasaktır.

1. Teşebbüs

Kanun’un 6. maddesinin lafzından anlaşılacağı üzere, hakim durumun kötüye kullanılması sonucunun doğabilmesi ve Kanun’da öngörülen yaptırımın uygulanabilmesi için her şeyden önce bir teşebbüsün varlığından söz etmek gerekir. Teşebbüs, 4054 sayılı Kanun’un tanımlar başlıklı 3. maddesinde, piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimler olarak tanımlanmıştır.

“Piyasada mal veya hizmet üretmek, pazarlamak ve satmak” teşebbüsün tanımındaki fonksiyonel ölçütü, “bağımsız karar verebilmek ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil etmek” ise şekli ölçütü göstermektedir.[3] Fonksiyonel ölçüte göre teşebbüsün ekonomik bir faaliyette bulunuyor olması gerekir. Şekli ölçütte bahsedilen bağımsız karar verebilme, hukuki bağımsızlıktan ziyade ekonomik bağımsızlığı ifade eder ve iktisadi politikalarını bağımsız yönlendirebilmekle ilgilidir.[4] Nitekim ekonomik bağımsızlık hususunda 13.3.2001 tarih ve 01-12/114-29 sayılı Rekabet Kurulu kararında şu tanım yapılmıştır: “Bir işletmenin ekonomik bakımdan bağımsız sayılabilmesi için, o işletmenin yönetim ve muhasebe özerkliğine sahip olması, üretim finansman ve sürüm politikasının kendi ekonomik amaç ve çıkarları doğrultusunda kendi bünyesi içerisinde belirlenmesi, bu yoldaki ekonomik planlama ve karar yetkilerinin kendi bünyesi içerisinde kalması, kısaca başka bir işletmenin ekonomik egemenliği altında bulunmaması gerekmektedir.”

Teşebbüs kavramının, kamu veya özel hukuk tüzel kişisi ayrımı yapılmaksızın ekonomik faaliyette bulunan ve ekonomik bağımsızlığı olan tüm birimleri kapsamasıyla, Ticaret Hukuku’nun öznesi olan “tacir” ve nesnesi olan “ticari işletme” ile kıyaslandığında, çok daha geniş boyutta tanımlandığı görülmektedir.

Ayrıca 3. maddenin gerekçesinde, teşebbüs kavramı tanımlanırken ekonomik bütünlük ilkesine yer verildiği ifade edilmiş, bu husus örneklendirilerek yavru şirket ile bağlı bulunduğu şirketin birlikte değerlendirileceği belirtilmiştir. Başka bir ifadeyle yavru şirketler, hukuki olarak bağımsızlıkları olsa da ekonomik açıdan bir başka teşebbüse bağlı olmanın sonucu olarak bağlı bulundukları teşebbüsle birlikte tek bir teşebbüs olarak değerlendirileceklerdir.[5] 02.09.2010 tarihli ve 10-57/1141-430 sayılı Rekabet Kurulu kararında da bu durum, “rekabet hukukundaki teşebbüs kavramının “tüzel kişilik” kavramından farklı olduğu ve ana şirket ile bağlı şirketlerin ekonomik bütünlük içinde olduğu hususları dikkate alındığında, gerçekte …  ile bağlı şirketlerinin durumunun birlikte değerlendirilmesi gerektiği görülmektedir” şeklinde ifade edilmiştir.

2. Hâkim Durum

Hâkim durumun kötüye kullanılmasının tespiti için öncelikle hakim durumun tespiti yapılmalıdır. 4054 sayılı Kanun’un tanımlar başlıklı 3. maddesinde hakim durum, belirli bir piyasadaki bir veya birden fazla teşebbüsün, rakipleri ve müşterilerinden bağımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve dağıtım miktarı gibi ekonomik parametreleri belirleyebilme gücü şeklinde tanımlanmıştır. Bir teşebbüsün piyasa faaliyetleriyle ilgili rekabet baskısını dikkate almaksızın kararlarını bağımsız bir şekilde alması ve uygulaması durumunda hakim durumda olduğu kabul edilir.[6] Tanımdan yola çıkılarak hakim durumun unsurları ekonomik güç, bağımsızlık ve bu gücün devamlılığı olarak sayılabilir.[7]

Ekonomik Güç: Hakim durumun varlığı için teşebbüsün pazar koşulları dışında keyfi bir şekilde hareket etmesini sağlayabilecek bir güce sahip olması gerekmektedir.[8] Yani teşebbüsün rakiplerinden, müşterilerinden ve tüketicilerinden bağımsız hareket edebilme ağırlığına sahip olması gerekir.[9] Bu gücü tekel gücü olarak adlandıranlar olmakla birlikte[10] esasında 6. maddeye göre ekonomik gücün tespitinin yapılabilmesi için 4. maddenin değerlendirilmesini savunanlar da mevcuttur. Buna göre 4. maddede anılan iki veya daha fazla teşebbüsün aralarında anlaşarak yapabilecekleri kısıtlamayı bir teşebbüs tek başına yapabiliyorsa o teşebbüs hakim durumdadır.[11] Ancak şüphesiz her mal ve hizmet piyasasında ekonomik güç çeşitli parametrelere göre değişiklik göstereceğinden her somut olaya uygun değerlendirme yapmak icap eder.

Bağımsızlık: 3. maddedeki tanımda belirtildiği gibi teşebbüsün, rakipleri ve müşterilerinden bağımsız hareket etmesi hakim durumun varlığı için aranmaktadır. Hakim durumda olabilmek için gereken bağımsızlık, teşebbüsün iktisadi açıdan geleceğini bağımsız yönlendirebilmesi ve tercihlerini oluşturabilmesi ile ilişkilidir.

Devamlılık: Her ne kadar tanımda bu unsur doğrudan yer almıyor olsa da ekonomist yaklaşıma göre pazardaki gücün geçici olması onu hakim güç olmaktan alıkoyar. Teşebbüs tek başına pazara hakim olsa dahi yeni girişler mümkünse bu bir geçici tekel durumu sayılır ve kanunun öngördüğü anlamda hakim durum sayılmaz.[12]

2.1. Hâkim Durumun Saptanması

Hakim durumun saptanmasında yapısalcı ve davranışçı olarak iki ayrı yaklaşım söz konusudur. Yapısalcı yaklaşıma göre pazarın nitelikleri ve bir teşebbüsün rekabet politikasını belirlerken sürekli ve yavaş değişen rekabetçi sınırları esas alınır ve bir firmanın fiyat politikalarını içinde bulunduğu piyasadaki alıcı ve satıcıların sayısı, pazar güçleri ve pazara giriş koşulları gibi bileşenlerin etkileyeceği ifade edilir.[13] Davranışçı yaklaşıma göre firmaların kararlarının sonucu ve kısa süreli değişebilir olan pazar unsurları esas alınır. Buna göre bir firma davranışlarını rekabet baskısı olmaksızın serbestçe belirleyebiliyorsa, bağımsız fiyatlama politikası oluşturabilme gücünü haizse hakim durumda kabul edilir.[14] Hakim durumun saptanmasında her iki yaklaşımdan da yararlanmak gerektiği düşünülmektedir.

2.2. İlgili Pazar Kavramı

Kanun’un 6. maddesinde, “belirli bir mal veya hizmet piyasası” şeklinde bir pazar sınırı çizilmiştir. Nitekim hakim durumun kötüye kullanılması olasılığının hangi pazarda ortaya çıktığının tespiti hakim durum değerlendirmesi için esaslı unsur mahiyetindedir. Mal ve hizmet piyasası sınırları içerisinde olmayan bir pazar, kanunun kapsamı dışında kalmaktadır. Kanun’un 3. maddesinde mal ve hizmet tanımları yapılmıştır. Buna göre, mal ticarete konu olan her türlü taşınır ve taşınmaz eşyayı; hizmet ise bir bedel veya menfaat karşılığında yapılan bedenî, fikrî veya her ikisi beraber olan faaliyetleri ifade eder. İlgili pazarın belirlenmesi açısından Rekabet Kurulu tarafından “İlgili Pazarın Tanımlanmasına İlişkin Kılavuz” çıkarılmıştır.

a) Coğrafi pazar: Coğrafi pazarın belirlenmesi söz konusu teşebbüsün yerleştiği yer ve söz konusu uygulamanın niteliği ile ilişkilidir. Coğrafi pazar Kanun’da tanımlanmamakla birlikte, 6. maddesinde “ülkenin bütününde ya da bir bölümünde” şeklinde sınır çizilmiştir. Coğrafi pazar değerlendirilirken Rekabet Kurulu’nca özellikle farklı bölgeler arası fiyat farklılıkları, ilgili ürüne olan talebin yapısı ve verilen tepkiler, mal sevkiyatı eğimleri, ilgili mal ve hizmetlerin özellikleri gibi unsurlar dikkate alınır.[15]

b) İlgili ürün pazarı: Belirli bir ürün ve onunla yüksek ikame edilebilirliği olan diğer mallardan oluşan pazardır. İki ürünün aynı pazarda sayılabilmesi için tüketici gözünde birbiri yerine tercih edilebilir olması gerekir.

2.3. Hakim Durumun Saptanmasında Kullanılan Kıstaslar

Bir teşebbüsün hakim durumda olup olmadığı, her somut olaya ve her bir mal ve hizmet piyasasına göre değişkenlik gösterebilir. Bu sebeple bazı kıstaslar belirlenmiş ve hakim durumun saptanması kolaylaştırılmaya çalışılmıştır. AB Adalet Divanı kararlarında yer alan hâkim durumun belirlenmesinde göz önünde bulundurulan kıstaslar; pazar payı, giriş engelleri, dikey bütünlük, teknolojik üstünlük, kullanılmayan kapasite, fikri ve sınai mülkiyet haklarının varlığı ve üründe çeşitliliktir.[16]

2.3.1. Pazar payı:

Bir teşebbüsün hakim durumunun tespiti için pazar payı incelemesi gerekir. Hakim durumun tanımında da ifade edildiği gibi teşebbüsün hakim durumunun “belirli bir piyasada” gerçekleşmesi gerekir. Bu sebeple belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki pazar payı incelenecektir. Ancak inceleme yapılırken yalnızca söz konusu teşebbüsün değil, rakip teşebbüslerin de pazar payına bakılır. Daha net ifade etmek gerekirse, bir teşebbüsün sermayesinin büyüklüğü, istihdam ettiği işçi sayısı, globale hizmet vermesi ve benzeri niceliksel değerler esasen pazar payı büyüklüğü hakkında yeterli bir bilgi vermeyecektir. Esas olan bir teşebbüsün rakiplerine göre nispi büyüklüğüdür.[17] Pazar payının tespitini mümkün hale getirdikten sonra diğer incelemeler yapılabilecektir. Rekabet Kurulu’nun yerleşik uygulamasında %40’ın altında pazar payına sahip olan teşebbüslerin özellikli bir pazar durumunun söz konusu olmadığı hallerde[18] hâkim durumda olması ihtimalinin düşük olduğu kabul edildiği için[19] %40 pazar payının üstünde bir paya sahip teşebbüsler için daha detaylı hakim durum incelemesi yapılmaktadır.[20]

Fakat Rekabet Kurulu’nun Güral kararında da görülebileceği gibi,[21] teşebbüs yüksek pazar payına sahip olsa dahi pazardaki bir başka unsurun baskısı sebebiyle (örneğin önemli bir ithalat, finansal kriz, faiz oranlarının değişmesi gibi) pazar davranışlarını rakip teşebbüslerden bağımsız olarak belirleyemiyorsa hakim durumda kabul edilmeyeceğine karar vermiştir.[22]

2.3.2. Pazara giriş engelleri:

Pazar payı tespitinde kesin sonuç alınamaması durumunda, (örneğin bazı hallerde pazar payı %50’nin altında olduğunda) Rekabet Kurulu başka değerlendirmeler yapar. Giriş engelleri de bunlardan biridir. Doktrine göre pazara giriş engelleri, piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin katlanmak zorunda olmadığı ancak piyasaya girmek isteyen bir teşebbüsün katlanmak zorunda olduğu üretim maliyetidir. Giriş engelinin olmadığı pazarda, pazara girişlerin kolay olduğu durumlarda ekonomistlere göre hakim durum oluşmaz. Örneğin bir teşebbüsün üretimden dağıtıma kadar sürecin her basamağında, ürünün pazara ulaştırılmasındaki zincirde her halkayı kendisi oluşturacak biçimde bütünlük sağlamışsa, ortada bir dikey bütünlük ve rakip teşebbüsler için bir giriş engeli olduğu anlamına gelir.[23]

3. Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması

Kanun’un 6 maddesinin lafzından anlaşılacağı üzere, hakim durumun kendisi değil, kötüye kullanılması yasaklanmıştır. Teşebbüslerin kendi iç etkinlikleri sonucu rekabette ön plana çıkmalarına imkân tanınmaktadır.[24] Hakim durumun ve kötüye kullanımın tespiti, Kanun’un 6. maddesi için temel unsurlardır ve bu unsurların birinin olmadığı halde, diğer unsurun değerlendirmesi yapılmayabilir,[25] bu sebeple kötüye kullanımın sınırlarının oluşturulması ehemmiyetlidir. Kötüye kullanma Kanun’da tanımlanmamıştır. Bununla beraber, 29.1.2014 tarihli ve 14-05/97-RM(1) sayılı Rekabet Kurulu kararı ile kabul edilen “Hakim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanma Niteliğindeki Davranışlarının Değerlendirilmesine İlişkin Kılavuz”da kötüye kullanma tanımına yer verilmiştir. Kötüye kullanma, Kılavuz’da[26]hâkim durumdaki teşebbüslerin sahip oldukları pazar gücünün avantajından faydalanarak doğrudan ya da dolaylı olarak tüketici refahını azaltması muhtemel davranışlarda bulunmaları” olarak tanımlanmıştır. Kanun’da ise bazı kötüye kullanma örnekleri özellikle sayılmıştır. Buna göre,

4054 sayılı Kanun madde 6:

Kötüye kullanma halleri özellikle şunlardır:

a) Ticarî faaliyet alanına başka bir teşebbüsün girmesine doğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırılmasını amaçlayan eylemler,

b) Eşit durumdaki alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, doğrudan veya dolaylı olarak ayırımcılık yapılması,

c) Bir mal veya hizmetle birlikte, diğer mal veya hizmetin satın alınmasını veya aracı teşebbüsler durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın veya hizmetin, diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da satın alınan bir malın belirli bir fiyatın altında satılmaması gibi tekrar satış halinde alım satım şartlarına ilişkin sınırlamalar getirilmesi,

d) Belirli bir piyasadaki hâkimiyetin yaratmış olduğu finansal, teknolojik ve ticarî avantajlardan yararlanarak başka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet koşullarını bozmayı amaçlayan eylemler,

e) Tüketicinin zararına olarak üretimin, pazarlamanın ya da teknik gelişmenin kısıtlanması.

Ancak elbette sayılan kötüye kullanma halleri tahdidi değil, tadadidir. Bu sebeple doktrinde şu şekilde bir tanım geliştirilmiştir: “Hakim durumdaki bir teşebbüsün rekabeti sınırlayıcı, bozucu veya engelleyici olan veya kendisine haksız avantajlar sağlayabilecek olan her türlü davranışı kötüye kullanmadır.”[27] Hâkim durumdaki teşebbüslerin, eylemleri ile rekabetin kısıtlanmasına yol açmama şeklinde “özel sorumluluğu”nun bulunduğu Rekabet Kurulu’nca kabul edilmektedir.[28]

3.1. Kötüye Kullanmaların Sınıflandırılması

Hâkim durumun kötüye kullanılması halleri dışlayıcı, sömürücü ve ayrımcı nitelikteki kötüye kullanmalar şeklinde üçlü bir sınıflandırmaya tabi tutulabilir.[29] Ancak esasen bakıldığında kötüye kullanım sayılan haller her durumda bu sınıflandırmalar uyarınca ayrıştırılabilir olmayabilir. Bu sebeple kötüye kullanmaları tek tek ele almakta fayda vardır.

3.1.1. Girişleri Engelleme ve Rakipleri Zor Durumda Bırakma

Kanun’un 6. maddesinin a bendinde ifade edildiği gibi,ticarî faaliyet alanına başka bir teşebbüsün girmesine doğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırılmasını amaçlayan eylemler, kötüye kullanmadır. Rakiplerin pazara girmesine engel olunması hususunda şüphe olmasa da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırılması meselesinde doktrinde tereddüt vardır. Bu eylemlerin rekabeti sınırlayıcı olması ve meşru görülemeyecek olması kötüye kullanma sayılmalıdır.[30]

3.1.2. Mal Vermeyi Kesmek

Rekabet Kurulu’nun 20.11.2001 tarih ve 01-56/554-130 sayılı Petrol Ofisi kararında ifade edildiği üzere, mal vermeyi kesmenin kötüye kullanma durumu oluşturabilmesi için, “hakim durumdaki teşebbüsün uzun süre mal vermekte olduğu müşterisine mal vermeyi reddetmesi ve mal vermeyi kesmenin objektif gerekçelere dayanmaması” gerekmektedir. Buna göre, ürün satmayı reddetme fiilinin hakim durumun kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilmesi için hakim durumdaki teşebbüs ile alıcı arasında uzun süreli düzenli bir ticari ilişkinin var olması gerekmektedir ve 1 yıllık süre düzenli ilişki için yeterli kabul edilmemiştir. İlgili kararda, teşebbüsün bazı müşterilere mal satarken bazılarına ürün vermeyi reddetmesi vurgulanmıştır.

3.1.3. Tekelden Temin Yükümlülüğü Yüklemek

Hakim durumdaki teşebbüsün bir satış ağı kurarak kendi ürünlerini bu şekilde satması ya da satıcılarla tekelden temin anlaşmaları yapması rakiplerin pazara girmesini zorlaştırıyorsa bu durumda hakim durumun kötüye kullanılması sonucu doğabilir.[31] Yani tekelden temin anlaşması yapmak tek başına yeterli değildir, bu durumun rakip teşebbüslerin pazara girişini engellenmesi aranmaktadır.

3.1.4. Haksız Ticari Koşullar Yüklemek

Zorunlu olmayan birtakım koşulların hakim durumdaki teşebbüs tarafından sözleşmeye eklenerek karşı tarafın özgürlüklerinde kısıtlamaya yol açılması halinde bu koşullar haksız ticaret koşulu olarak kabul edilebilecek ve bu durumda kötüye kullanım oluşabilecektir.

3.1.5. Ayrımcılık

6. maddenin b bendinde açıkça ifade edildiği üzere, eşit durumdaki alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, doğrudan veya dolaylı olarak ayırımcılık yapılması kötüye kullanma kapsamındadır.

3.1.6. İndirim Sistemleri

Teşebbüslerin kendi ürünlerinin daha fazla alıcıya ulaşması için uyguladıkları çeşitli indirim sistemleri mevcuttur. Bunlar hedef indirimi, sadakat indirimi ve miktar indirimi olabilir. Ancak bu indirim sistemleri, açık ve net değilse, çok uzun bir süreyi kapsıyorsa, alıcıyı bu uzun süre içinde daha çok almaya özendiriyorsa ve herkese aynı somut koşullarda uygulanmıyorsa kötüye kullanım teşkil eder.[32]

3.1.7. Ek Yükümlülük Yüklemek

6. maddenin c bendinde ifade edildiği gibi, bir mal veya hizmetle birlikte, diğer mal veya hizmetin satın alınmasını veya aracı teşebbüsler durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın veya hizmetin, diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da satın alınan bir malın belirli bir fiyatın altında satılmaması gibi tekrar satış halinde alım satım şartlarına ilişkin sınırlamalar getirilmesi kötüye kullanım teşkil eder. Ek yükümlülük yüklemek esasında iki ürünün birlikte satılması olarak ortaya çıkar ve bunun kötüye kullanım teşkil etmemesi için aralarında objektif bir bağlantı olması gerekir.[33]

3.1.8. Bir Pazardaki Hakim Durumun Başka Bir Pazarda Kötüye Kullanılması

6. maddenin d bendinde ifade edildiği üzere, belirli bir piyasadaki hâkimiyetin yaratmış olduğu finansal, teknolojik ve ticarî avantajlardan yararlanarak başka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet koşullarını bozmayı amaçlayan eylemler kötüye kullanım oluşturur. Örneğin 18.02.2009 tarihli ve 29-07/127-38 sayılı Rekabet Kurulu kararında, Türk Telekom’un ADSL hizmetini sunmak için sabit hat aboneliğini zorunlu tutmasının, geniş bant internet hizmeti pazarındaki hakim durumunu kullanarak ses iletişimi pazarındaki gücünü korumaya çalıştığı ve rakip firmaları olumsuz etkilediği sonucuna varılmıştır.

3.1.9. Zorunlu Unsurun Verilmemesi

Borçlar Hukuku’nda yer alan temel ilkelerden birisi “irade serbestisi” ilkesidir ve bir teşebbüsün esasen bir sözleşme yapmaya zorunlu bırakılması hukuken kabul edilebilir görülmemektedir. Bunun meşruiyeti ancak Rekabet Hukuku kurallarıyla açıklanabilmektedir. Doğal ya da yasal tekel konumunda bulunan teşebbüsün, sağladığı mal veya hizmeti kullanmak suretiyle alt pazarlarda faaliyet göstermek isteyen teşebbüslere bu mal veya hizmeti sağlama yükümlülüğü vardır.[34] Zorunlu unsur doktrinin uygulama alanı genelde regüle edilen, enerji (elektrik, gaz), telekomünikasyon gibi sektörler ile ulaşım (demiryolu, liman, havayolu) alanlarında ortaya çıkmaktadır.[35]

Sonuç

Rekabet hukukunun temel amacı, piyasada etkin bir rekabet ortamını koruyarak toplumsal refahın artırılmasını sağlamaktır. Hakim durumun kötüye kullanılması, rekabeti engelleyen, bozan veya kısıtlayan bir dizi davranışı içermekte olup, bu tür eylemler yalnızca rakip teşebbüsleri değil, aynı zamanda tüketicileri de olumsuz etkiler. Türkiye’de 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve buna bağlı düzenlemeler, bu tür eylemleri önlemek ve etkin bir denetim mekanizması oluşturmak için önemli bir yasal çerçeve sunmaktadır. Hakim durumun kötüye kullanılmasının önlenmesi, yalnızca hukuki yaptırımlarla değil, aynı zamanda bilinçli bir rekabet politikası ve etkin piyasa gözetimiyle mümkün olabilir. Bu bağlamda, Rekabet Kurulu’nun kararları ve uygulamaları, rekabetin korunması ve ekonomik istikrarın sağlanmasında kritik bir role sahiptir.


[1] Özkan, G. (2018). “Ekonomik Gelişmede Rekabet Hukukunun Önemi”. International Conference on Eurasian Economies. (421-429). s. 421.

[2] Aslan, İ. Y. (2021). Rekabet Hukuku Dersleri. Bursa: Ekin., s. 2.

[3] Balta, İ. (2014). Türk Rekabet Hukukunda Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması (yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Kadir Has Üniversitesi, İstanbul. s. 3.

[4] Balta, s. 3.

[5] Güven, P. (2008). Rekabet Hukuku. Ankara: Yetkin., s. 86.

[6] Sanlı, K. C. (2000). Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’da Öngörülen Yasaklayıcı Hükümler ve Bu Hükümlere Aykırı Sözleşme ve Teşebbüs Birliği Kararlarının Geçersizliği. Ankara: Rekabet Kurumu, s. 46.

[7] Aslan, s. 178.

[8] Aslan, s. 178.

[9] Balta, s. 9.

[10] Özsunay, E. (1985). Kartel Hukuku, İstanbul, s. 17.

[11] Aslan, s. 179.

[12] Fuller, Baden. (1979) “Article 86 EEC: Economic Analysis of the Existence of a Dominant Position” EL Rev, 4, s. 429.

[13] Aslan, s. 181.; Balta, s. 23.

[14] Balta, s. 23.

[15] 28.01.2008 tarihli ve 08-04/56-M sayılı Rekabet Kurulu Kararı ile çıkarılan İlgili Pazarın Tanımlanmasına İlişkin Kılavuz.

[16] Konukman, P. D. (2000). Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a Göre Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması (basılmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul. s. 36.

[17] Aslan, s. 183.

[18] 16.12.2010 tarihli ve 10-78/1645-609 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.

[19] 12.05.2010 tarihli ve 10-36/575-205 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.; 05.08.2010 tarihli ve 10-52/956-335 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.; 30.09.2010 tarihli ve 10-62/1286-487 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.

[20] 29.1.2014 tarihli ve 14-05/97-RM(1) sayılı Rekabet Kurulu Kararı ile çıkarılan Hakim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanma Niteliğindeki Davranışlarının Değerlendirilmesine İlişkin Kılavuz, s. 3.

[21] 01-04/21-4 sayılı ve 16.01.2001 tarihli Rekabet Kurulu Kararı.

[22] Aslan, s. 183.

[23] Aslan, 187.

[24] 29.1.2014 tarihli ve 14-05/97-RM(1) sayılı Rekabet Kurulu Kararı ile çıkarılan Hakim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanma Niteliğindeki Davranışlarının Değerlendirilmesine İlişkin Kılavuz, m. 2.

[25] 08.12.2010 tarihli ve 10-76/1569-604 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.; 04.11.2010 tarihli ve 10-69/1458-557 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.; 17.11.2011 tarihli ve 11-57/1471-528 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.

[26] 29.1.2014 tarihli ve 14-05/97-RM(1) sayılı Rekabet Kurulu Kararı ile çıkarılan Hakim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanma Niteliğindeki Davranışlarının Değerlendirilmesine İlişkin Kılavuz, s. 5.

[27] Aslan, s. 196.

[28] 17.01.2014 tarihli ve 14-03/60-24 sayılı Rekabet Kurulu Kararı.

[29] 29.1.2014 tarihli ve 14-05/97-RM(1) sayılı Rekabet Kurulu Kararı ile çıkarılan Hakim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanma Niteliğindeki Davranışlarının Değerlendirilmesine İlişkin Kılavuz, s. 1.

[30] Aslan, s. 200.

[31] Aslan, s. 205.

[32] Aslan, s. 210.

[33] Aslan,s. 212.

[34] Aslan, s. 216.

[35] İmirlioğlu, D. (2007). Telekomünikasyon Alanında Rekabet Hukuku Açısından Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması (basılmamış yüksek lisans tezi). Başkent Üniversitesi, Ankara, s. 92.

About the Author:

Latest Articles In The Law Bulletin
Emre Salihoğlu
Zehra Betül KARGI YALÇIN
Serpil ÖZCAN
Yağız Karadenizli
Fırat BAYEZİT

News from AESY Legal

We are pleased to share with you the latest updates from AESY, including the events we participate in or organize, our office activities, and much more.