Dünya genelinde değişen koşullarla üretici ve tüketicilerin öncelikleri de değişti. Başta iklim krizi olmak üzere, savaşlar, çevresel ve sosyal koşullar hayatımıza Enviroment, Social Government (ESG) kavramını getirdi. Türkçe’ye Çevresel, Sosyal, Yönetişim temelli yatırımlar olarak çevirebileceğimiz ESG, şirketlerin finansal olmayan performanslarının bir diğer değişle de çevre, sosyal ve yönetim uygulamalarının incelenmesini ifade etmektedir.
Tüketicilerin önüne serilen ürün ve/veya hizmet çeşitliliği, üretici ve/veya yöneticilerin tercih edilebilmek için farklı kavramlara yönelmesini bu anlamda da karlılık kadar sürdürülebilirliğin, çevresel ve sosyal sorunların da önemsenmesini ve bu konuda adımlar atılmasını getirdi. Dalgalar halinde büyüyen bu değişime elbette ülkelerin uyguladığı yeni yasalar ve prosedürler de destek verdi.
İklim krizinin etkileri ile gündeme gelen Avrupa Yeşil Mutabakatı, Paris İklim Anlaşması ve Covid 19 pandemisinin etkisi, yatırımcıların ve tüketicilerin tercihlerini tamamen değiştirdi. ESG kriterlerine uyum, şirketlerin öncelikle saygınlıklarını olumlu etkilemeye, popülaritelerini arttırmaya bunlara paralel olarak da karlılıklarını ve yatırımcı ilişkilerini geliştirmeye sebep oldu. Hiç şüphe yok ki finans kuruluşlarının, şirketlerin finansal performansları kadar ESG süreçlerine de değer vermesi büyük rol oynadı. Fon kuruluşlarının bu büyük değişimi, yatırımcı davranışlarını da kökten etkiledi.
İklim krizinin tüm dünyadaki olumsuz etkileri sonucunda şirketlerin enerji kaynaklarını kullanımı, atık yönetimi, biyoçeşitliliğe, ormansızlaşma ve su kirliliği sorunlarına yönelik çabaları ESG’nin çevresel kriterlerini oluşturmaktadır. Şirketlerin paydaş ilişkileri ve içinde bulundukları topluluklara etkileri, çalışan bağlılığı, kapsayıcılık, çalışma standartları, insan hakları, tedarik zincirleri gibi kriterler ise sosyal kriterleri oluşturmaktadır. Kurumsal şeffaflık, uyum kültürünün oluşturulması, sistem kontrolleri ve iç denetim hususları ile tedarik ve düzenleyici politikalar ise yönetişim kriterlerine örnek olmaktadır.
Önceki zamanlarda şirket çalışanları için angarya olabilecek hususlar, zaman içinde olmasında fayda görülen, olduğunda fark yaratan ve nihayetinde şirket ekonomisinin sürdürülebilirliği için olmazsa olmaz kabul edilen hususlar noktasına gelmektedir. Bugün geldiğimiz noktada şirketlerin oyunda kalmaları elbette iş yüklerinin ekolojik ve sosyolojik etkilerinin sürdürülebilir kalkınma yollarına olan etkisine bağlıdır. Kısa süre öncesine kadar oldukça popüler olan kullan-at ürünlerin yerini çokça kez kullanılabilen ve geri dönüştürülebilen ürünlere bırakması sürecin biz küçük tüketicilere en basit yansımasıdır.
Kısa süre içerisinde ESG kriterlerine uyumun bir zorunluluk olması, ESG skorlamalarının daha etkinleşmesi ile ESG, büyük ve kurumsal firmaların gündeminden kobilerin gündemine kayacak ve toplumsal refaha çok daha büyük bir etki sağlamaya başlayacaktır. Şirketlerin hukuksal ve finansal yönlerini göz ardı etmeden yapılacak bir denetim ve akabinde hazırlanacak bir yol haritası şirketlerin kurumsallaşmasına ve kurumsallaşma adımlarının sürdürülebilirliğine büyük katkı sağlayacaktır. Öte yandan, ESG alanında atılan her bir adım, çok da uzun olmayan bir vadede toplumsal refahı da arttıracaktır. ESG; Kapsayıcılığı ve eşitliği tabana yayarak ve finansal olmayan varlıkların yönetiminde tüm paydaşlar açısından ortak bir değer yaratarak kendi ekosistemini oluşturacaktır.
Mevzuata uyum kapsamında ESG uygulamalarının önemi belirttiğimiz bu yazımızda esasen mevzuata uyumun önemini de kısaca ifade etmek faydalı olacaktır. Zira son yıllarda başta finans sektörü olmak üzere birçok alanda karşımıza çıkan mevzuat düzenlemeleri, şirketler açısından mevzuata uyumu zorunlu hale getirmiştir. Hazırlanan ve kimi sektörler için zorunluluk arz eden uyum çalışmaları, programların oluşturulması kadar eğitim desteği ve kamuya raporlama zorunluluğu ile şirketler açısından piyasada kalabilmek için bir zorunluluğa dönüşmüştür. Birçok sektör de önümüzdeki yıllarda yeni bir takım mevzuat ve düzenlemelerle karşılaşırken süreç yönetiminde uyum sorunları ile karşılaşacaktır. Geçmiş dönemde mevzuata uyum çalışmaları finansal kuruluşların omzundayken günümüzde telekomünikasyon, ilaç ve perakende sektörleri açısından da önem ve değer kazanmıştır.
Kara Paranın Aklanması, Müşterini Tanı gibi zorunlu kavramlara, ek olarak şirket sahipleri açısından zorunlu olmayan ancak şirketin nereye gittiğinin görülmesini sağlayan hususlar da mevzuata uyum kapsamında incelenmektedir.
Şirketlerin genel kurullarının usulüne uygun yapılmasından, sektörel teşviklerden yararlanılmasına, pay senetlerinin basılmasından iş davalarının şirkete yaratacağı ek maliyetlerin tespitine kadar ve yukarıda önemini detaylıca açıklamaya çalıştığımız ESG’nin ve sürdürülebilirlik çalışmalarının şirket içi yansımalarına kadar birçok alan, mevzuata uyumun konusunu oluşturmaktadır.
Mevzuata uyum programları kurumlar kadar kişilerin de mevzuata, düzenlemelere ve etik ilkelere uyumunu sağlayan kapsamlı programlardır. Mevzuata uyum yükümlülükleri genel olarak bir ülkenin yasal sorumluluklarına uyma zorunluluğunu getirmektedir. Ülkesel bazda olan bu sorumluluklar temelde mali suçları önlemek, terörün finansmanını engellemek, tüketici ve yatırımcıları korurken rekabeti ve kişisel verileri de korumaktadır.
Mevzuata uyum çalışmaları esnasında yapılan kontrollerle öncelikle şirketlerin tabi olduğu mevzuat belirlenmeli akabinde varolan risklere göre prosedür ve politikalar ile iş akışları oluşturulmalıdır. Bu kapsamda son nokta, verilecek personel eğitimleri ile de sürecin sürdürülebilir olmasının sağlanmasıdır. Mevzuata uyum çalışmalarının sektörel bazda da olsa şirket bazına indirgenmesi ve her şirket için özel olarak hazırlanması gerekmektedir. “One size does not fit all (Tek beden herkese uymaz)” sloganı gibi her şirketin kurumsal yapısından tedarik zincirine çalışan mutluluğundan iş tanımlarına kadar farklı prensiplerle hareket ettiği akılda tutularak değerlendirme yapılması uygun olacaktır. Nitekim aynı işkolundaki iki şirketin farklı ihtiyaç ve beklentileri olacağı bu sebeple de farklı değerlendirme ve düzenlemelere ihtiyaç duyacağı açıktır.
Bu noktada şirketlerin, uyum süreçlerini mümkünse bir check-list üzerinden incelemesi, bir yol haritası hazırlayarak eksiklerin tespit edilmesi ve giderilmesi faydalı olacaktır. Hazırlanacak listede finansal, hukuksal sorular kadar ESG kriterlerine uyum da denetlenmeli; enerji verimliliğinden atık yönetimine, çalışan hakları ve güvenliğinden eşitlik ve çeşitlilik sağlanmasına, tedarik zincirinden etik uygulamalara kadar geniş bir perspektifte uyum değerlendirmesi yapılmalıdır.
Önemle dikkat çekmek isteriz ki günümüzün popüler kavramlarından ESG şirketlerin gündemindeki yerini sabitleştirirken mevzuata uyumun da vazgeçilmez bir ayağı olmaktadır. Bu noktada büyükten küçüğe her bir şirket için ESG çalışmalarına ağırlık verilmesi gelecekte oluşacak iş yüklerinin zamana yayılmasına ve şirket değerinin artmasına yardımcı olacaktır.