1.GİRİŞ
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 109 uncu maddesinin birinci fıkrası gereğince talep konusunun bölünebilir olduğu hallerde talebin yalnızca bir kısmının dava yoluyla ileri sürülebilmesi durumunda kısmi dava söz konusu olmaktadır.
Ne var ki davacının dava ikame ederken netice-i talebini tam olarak belirleyememe ihtimaline karşı bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkabilecek çeşitli sakıncaları bertaraf edebilmek üzere HMK’nın 107 nci maddesi düzenlemesi ile belirsiz alacak davası, hukukumuzda pozitif bir görünüme kavuşmuştur. Şayet belirsiz alacak davası kurumu pozitif hukukumuzda yer almasa idi dava ikame ettiği sırada henüz netice-i talebini miktar olarak tam ve kesin bir biçimde belirlemeyen davacının reel olarak talep edebileceği miktardan daha yüksek bir miktar talep ettiği takdirde yargılama sonucunda talebinin reddedilen kısmı üzerinden yargılama giderine mahkum edilebilme tehlikesi ile, aksi ihtimalde yani talep miktarını daha düşük tuttuğu durumda ise bu sefer talep edebileceği miktarın kalan kısmı bakımından yargılama sonunda zamanaşımı süresinin sona ermesi tehlikesi ile karşılaşabilecektir. Bu yüzden belirsiz alacak davası dava ikame ettiği sırada alacağını tam ve kesin olarak belirleyememiş olan davacıya gerek yargılama giderleri yönünden gerekse zamanaşımı yönünden hukuki anlamda güvenlik sağlamaktadır.
Bu yazımızda bahsi geçen dava türlerine ilişkin genel bilgiler ile bu dava türlerine ilişkin ortaya çıkan çeşitli tartışma konusuna dair Yargıtay’ın genel bakışı ele alınacaktır.
2.KISMİ DAVA
Talep konusunun; aynı hukuki ilişkiden kaynaklanması, niteliği bakımından bölünebilir olması ve kısmi davaya konu edilmesi hakkın açıkça kötüye kullanılmasını teşkil etmemesi durumunda tümünün değil, belirli bir kısmının talep edilebilmesi durumunda “kısmi dava” söz konusudur.
Kısmi dava ikame edilebilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılmasına lüzum bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde izah edilen hususlarda dava konusu alacağın daha fazla olduğu ve talep kısmında “fazlaya ilişkin haklarımı saklı tutuyorum” veya “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” minvalinde ibareler yer alıyorsa kısmi dava koşulunun yerine getirilebilmesi bakımından kural olarak yeterli mahiyettedir.[1]
Buna karşın davacının alacağın yalnızca bir kısmı için dava açmış olduğu dava dilekçesinin genel içeriğinden yeterince anlaşılamıyorsa tam dava açmış sayılır. Nitekim Yargıtay’a göre davacının aynı davalıdan farklı zamanlarda kurulan farklı hukuki ilişkilere dayanarak birden fazla isteminin bulunması durumunda bunlardan yalnızca birinin veya birkaçının talep edildiği takdirde davanın kısmi dava niteliğini haiz olmadığını bunun sebebinin davacının farklı ilişkilerden kaynaklanan alacaklarını tam olarak talep etmesinden kaynaklandığını açıkça ortaya koymuştur.[2]
Ayrıca şu hususa da değinmek gerekir ki HMK’nın 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrası gereğince; dava açılırken talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmediği tek başına kısmi davanın açılmış olması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyecektir. Bu doğrultuda davaya konu edilmeyen kısım dava halihazırda devam ettiği sırada veya daha sonra açılabilecek bir ek dava ile veya aynı davada ıslah yoluyla talep edilebilir. Keza Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından verilen bir kararda; kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının beraber mevcudiyeti halinde birden fazla ek dava açılabilmesi mümkün kabul edilmektedir.[3]
Kısmi davada zamanaşımı müessesesini incelediğimizde kısmi davada sadece dava konusu alacak bakımından davanın açıldığı tarihten itibaren zamanaşımının kesildiği görülmektedir. Bu itibarla dava konusu kapsamı dışında bırakılan tutar açısından zamanaşımı süresi işlemeye devam etmektedir. Yukarıda da izah ettiğimiz üzere dava konusu edilmeyen tutar dava devam ederken ıslah yoluyla veya ek bir dava ikame edilmesi yoluyla talep edilirse zamanaşımı bu tutar bakımından da talep tarihi itibariyle kesilecektir.
3.BELİRSİZ ALACAK DAVASI
Talep konusunun; gerçek miktar veya değerinin belirli olmaması ve dayandığı hukuki ilişkinin dava dilekçesinde gösterilmesi ve bunun için asgari bir miktar ya da değerin belirlenebilmesi halinde belirsiz alacak davası ikame edilebilecektir.
22.07.2020 tarihinde 7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile birlikte belirsiz alacak için kısmi dava açılabilen hallerde tespit davası da açılabileceğine cevaz veren HMK’nın 107 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü yürürlükten kaldırılarak belirsiz alacak davasının yalnızca edim davası olarak ikame edilebileceği öngörülmüştür.
Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından verilen 15.12.2017 tarihli kararda; bir alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak kabul edilen kıstaslar aşağıdaki gibi ifade edilmiştir: [4]
- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını veya değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacının kendisinden beklenememesi
- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını veya değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin olanaksız olması
- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması
Anılan kararda vurgulanan “belirleyememe hali”, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine karşın alacak miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin kendisinden gerçekten beklenilememesi durumuna ya da objektif manada imkansızlığa dayanmalıdır.
Keza alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli olduğu hususunda keskin hatlarla çizilmiş bir tasnif yapılabilmesi mümkün olmayıp bu manada her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın koşullarının ayrı ayrı nazara alınarak sonuca gidilmesi elzemdir.
Ayrıca alacak miktarının belirlenebilmesinin tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Öyle ki bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa belirsiz alacak davası açılamaz.[5]
Belirsiz alacak davasında zamanaşımı ve faiz hususlarını da değerlendirmek gerekirse; belirsiz alacak davası açılması halinde zamanaşımı alacağın kesin olarak belirlendiği tarihin ne olduğuna bakılmaksızın dava sonunda belirlenen alacağın tümü bakımından davanın açıldığı tarih itibariyle kesilecektir. Belirsiz alacak davasında davanın açıldığı tarihte belirsiz olan alacağın tümü hüküm altına alınması amaçlandığından dava sonunda belirlenecek alacağın tamamı bakımından davanın açıldığı tarihten itibaren faize hükmedilecektir. [6]
4.KISMİ DAVA VE BELİRSİZ ALACAK DAVASI YÖNÜNDEN TARTIŞILAN HUSUSLARA YARGITAY PERSPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
4.1. Belirsiz alacak talepli bir şekilde ikame edilen davada alacak miktarının belirlenebilir olduğuna hükmedilirse bu durumda davacının ne şekilde hareket etmesi gerekir?
22.07.2020 kabul tarihli 7251 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemelerden önce belirsiz alacak davası ikame eden davacının, alacak belirlenebilir hale gelmesine karşın geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmemesi halinde nasıl hareket etmesi gerektiği tartışmalı bir husus idi. Kimi yazarlar, davanın hukuki yarar eksikliği nedeniyle reddedilmesi gerektiğini; diğer bazı yazarlar ise asgari miktar üzerinden yargılamaya kısmi dava olarak devam edilmesi gerektiğini savunmakta idiler.
Yargıtay önceki tarihli kararlarında; davacının davayı ikame ettiği tarih itibariyle belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunması gerektiğinden ve belirsiz alacak davası ikame etmek bakımından hukuki yarar eksikliğinin tamamlanabilir bir dava şartı niteliğini haiz olmadığından hareketle somut uyuşmazlıkta koşulları yerine getirilmeksizin ikame edilen belirsiz alacak davasının usulden reddedilmesi gerektiğine hükmetmekteydi.[7]
Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen 16.05.2019 tarihli kararda, Yargıtay’ın önceki uygulamalarından dönmüş olduğu açıkça gözlemlenmektedir:
“Yukarıdaki açıklamalar ışığında alacak belirli olmasına rağmen belirsiz alacak davasına konu edilmesi durumunda ne yapılması gerektiği konusuna dönecek olursak; şartları bulunmamasına başka bir anlatımla talep edilecek alacak miktarının davanın açıldığı anda tam ve kesin bir biçimde belirlenmesinin mümkün olmasına rağmen belirsiz alacak davası şeklinde açılan dava, hukuki yarar, yani dava şartı yokluğu nedeni ile usulden hemen reddedilmemelidir. Zira bir miktar belirtilmek sureti ile açılan belirsiz alacak davası da alacak ister belirli ister belirsiz olsun bir eda davasıdır ve eda davalarında hukuki yarar var kabul edilir. Öte yandan davacının dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşması mümkün olmayıp bir mahkeme kararına muhtaç ise dava açmakta hukuki yararının bulunduğu tartışmasızdır. Başka bir anlatımla alacağın belirli veya belirsiz olması başlangıçta var olan hukuki yararı ortadan kaldırmaz. Bu durumda dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek alacak tutarı konumunda olup kısmi davanın koşulları yoksa davacının tam eda davası açtığı kabul edilmelidir. Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmi davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarı kadar değilse ve kısmi davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması halinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir. Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise, dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise, bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır.” [8]
Anılan içtihat ışığında davacı tarafından talep edilen alacağın tam ve kesin bir şekilde belirlenmesi mümkün olmasına rağmen belirsiz alacak davası açılmış ise;
- Dava dilekçesi belirsiz alacak davasının açıldığına dair net ifadeler taşıyor ve ortada kısmi dava şartları mevcut değil ise, talep miktarının asıl alacak konumunda olmadığı ihtimalde dava tam eda davası olarak görülmeli ve karara bağlanmalıdır. Şayet talep miktarı asıl alacak konumunda değil ise davacıya harç ikmali için bir haftalık kesin süre verilmelidir.
- Dava dilekçesi belirsiz alacak davasının açıldığına dair net ifadeler taşıyor ve kısmi dava şartları da mevcut ise mahkemece verilecek bir ara karar ile davanın kısmi dava olarak nitelendirildiği hüküm altına alınmalıdır.
- Dava dilekçesi belirsiz alacak davasının açıldığına dair net ifadeler taşımıyor ise davacıya önce süre verilerek davanın niteliği konusunda açıklama yapması beklenmelidir. Davacı beyanında davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiş ise davanın kısmi dava olarak görüldüğü ara karara bağlanmalıdır.
Şunu da önemle belirtmemiz gerekir ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen işbu kararda yer alan uygulama bu tarihten sonra verilen kararlara da sirayet etmiştir. [9]
Ne var ki mezkur uygulamanın gerek usul hukuku gerekse maddi hukuk bakımından birtakım sakıncaları bulunmaktadır. Ezcümle usul hukukuna hakim ilkelerden biri olan “tasarruf ilkesi” gereğince hiç kimse kendi lehine dahi olsa bir davayı açmaya zorlanamaz zira kişi alacağının tamamını dava konusu kapsamına dahil etmek mecburiyetinde değildir. Oysaki bu karar ile birlikte mahkemeye talep sonucunu belirlemek konusunda hatırlatmada bulunma misyonu yüklenmiş durumdadır. Bu durum silahların eşitliği ilkesine halel getirmektedir. Öte yandan davacının talebini belirli hale getirmemesi üzerine davanın kısmi dava olarak görülmesi maddi hukuk bakımından (bilhassa zamanaşımı yönünden) tartışma yaratmaktadır. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere belirsiz alacak davasında zamanaşımı tüm alacak miktarı bakımından dava açıldığı tarihte kesilmektedir. Mahkeme tarafından verilen süre içerisinde talep belirli bir miktara yükseltilmediği ihtimalde davaya kısmi dava olarak devam edildiği düşünüldüğünde zamanaşımı nasıl sonuç doğuracağı açık değildir.
4.2. Dava açılmadan önce delil tespiti yaptırılmış olması hali daha sonraki bir tarihte belirsiz alacak davası açmaya engel teşkil eder mi?
Konuya ilişkin olarak doktrinde savunulan bir görüşe göre; HMK’nın 107 nci maddesi hükmüne göre; alacaklının belirsiz alacak davası açabilmesi için dava açacağı miktarı ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı veya bu durum objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi burada da hukuki yarar aranacak olup böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. [10]
Bu görüş doğrultusunda Yargıtay 3. Hukuk Dairesi vermiş olduğu 13.01.2014 tarihli kararda; davadan önce zarar miktarını delil tespiti yoluyla kesin olarak saptanmış ve dava dilekçesinde de tespit dosyasına yollama yapılarak zararın giderilmesi talep edilmiş ise belirsiz alacak davası açılamayacağı hüküm altına alınmıştır.[11]
Ne var ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18.05.2022 tarihinde vermiş olduğu karar ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin uygulamasına karşı bir uygulama geliştirmek suretiyle dava açılmadan önce delil tespiti yaptırma yoluna gidilmiş olmasının, davaya konu edilen zarar veya alacak miktarını belirli hale getirmeyeceğini, kategorik olarak bu tür davaların belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına dair bir düzenleme bulunmadığını belirterek delil tespiti yapılsa dahi belirsiz alacak davasının açılabileceğine cevaz vermiştir. [12]
4.3. Daha önce karşı tarafa gönderilmiş olan ihtarnamede alacak miktarının kesin olarak yazılması daha ileri bir tarihte karşı taraf aleyhine belirsiz alacak davası açılmasına engel teşkil edecek midir?
İhtarnamelerde alacak miktar ve değerinin kesin olarak belirtildiği durumlarda alacak miktarının “belirlenebilir” olduğu söylenebilecektir. Zira ortada açık bir şekilde yazılmış ve karşı tarafça tahsil edilmesi talep edilen bir değer söz konusudur. Buna karşın Yargıtay ilgili konuda somut olayın hal ve koşullarına göre farklı tarihlerde farklı yönde kararlar vermiştir:
Ezcümle Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından verilen 15.11.2013 tarihli kararda; “dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 109/2. ve 107 maddesine göre davacının açıkça talep konusu uyuşmazlığın miktarını kendisi tarafından keşide edilen ihtarname ile, 45.000,00 TL olduğunu belirlemiş olmasına rağmen, bu bedelin yalnızca fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL’si tutarında kısmi dava açmış olduğundan, uyuşmazlık konusunun davacı tarafça açıkça belirlenmiş olması nedeni ile, kısmi dava açmakta hukuksal yararı bulunmadığı gibi, yine davanın konusu ve davacının açık talebi karşısında, ortada belirsiz alacak davasının koşullarının da bulunmadığı”na hükmedilmiştir.[13]
Daha sonra aynı Daire tarafından verilen 18.06.2015 tarihli karar ile; “Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacılar tarafından Atatürk’ün vasiyeti gereği davalı banka nezdinde nemalandırılan ve mülkiyeti diğer davalıya bırakılan mal varlığından davacıların murisine vasiyetname gereği verilmesi gereken bedelin uzun yıllardır eksik verildiği iddia edilerek belirsiz alacak davası açılmış olup, geçen süre içinde davacıların murisine ödenmesi gerekip de eksik ödenen alacağın ne olduğu tam ve kesin olarak belirlenebilmesi davacılardan beklenemeyeceği gibi davadan önce davalılara gönderilen ihtarnamelerde bedelin belirtilmiş olması da davanın belirli bir alacak davası olduğu anlamına gelmez” denilerek iki yıl önce verilmiş olan karardan dönülmüştür. [14]
Bununla birlikte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen 17.11.2020 tarihli kararda; “Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tutulan bilanço hesabına göre zararın belirli olduğu, davacının talebini çekilen ihtarname ile de belirli hâle getirdiği ve zararının daha fazla olduğunu ancak poliçe limiti ile sınırlı talepte bulunacağı, limit kadar zararının karşılanmasını talep eden davacı vekilinin dava dilekçesinde zarar miktarını kesin ve net bir biçimde belirttiği görülmektedir. Somut olay bakımından davacının dava açarken dava konusu alacakların miktarını belirleyebilmesi için uhdesinde gerekli veri ve bilgilerin bulunduğunu kabul etmek gerekir. Hâl böyle olunca dava konusu edilen alacakların belirsiz alacak olmadığı açıktır.” denilmek suretiyle ilgili husus bakımından talep konusunun belirli olup olmadığının her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır. [15]
4.4. Faiz talebi içeren kısmi davalarda netice-i talebin faiz talep edilmeksizin ıslah yolu ile arttırılması halinde arttırılan kısma ilişkin olarak mahkeme faize hükmedecek midir?
Kısmi dava açısından tartışılan hususlardan biri de faiz talebini de içeren kısmi davalarda talep sonucunun faiz istenilmeksizin ıslah yolu ile arttırılması halinde, arttırılan kısma ilişkin olarak mahkemenin faize karar verip vermeyeceği meselesidir. Gerek doktrinde gerekse Yargıtay’ın farklı dairelerince üretilen içtihatlarda bir yekparelik oluşturulamadığından uygulamada tartışmayı önlemek ve birliği sağlamak adına Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu tarafından 24.05.2019 tarihli karar verilmiştir. Söz konusu kararda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Bu durumda HMK m. 179’da (HUMK m. 87) ifade edilen, “ıslah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur” hükmü ile anlaşılması gereken mahkeme usul işlemleridir. Bu amaçla verilen bir ıslah dilekçesi dava dilekçesindeki istemi ve ferilerini ortadan kaldırmayacak, sadece istenilen alacak rakamını değiştirecektir. Hâl böyle olunca, ıslahla artırılan tutar yeni bir dava olmadığından, ilk dava dilekçesinde yer alan bütün unsurlar, faiz istemi de dâhil olmak üzere, ıslahla artırılan kısım için de uygulanabilir olmalıdır. Islah dilekçesinde, dava dilekçesindeki iddia ve istemlerin bu arada faiz talebinin tekrarlanmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Dava dilekçesindeki faiz istemi, ıslah dilekçesini de kapsar. Kısmî olarak açılan davadaki faiz isteminin faiz talebi belirtilmeksizin yapılan kısmî ıslah çerçevesinde arttırılan alacak kesimi için de geçerli olduğuna ilişkin kabulün, belirsiz alacak davası ile kısmî dava arasındaki farkı ortadan kaldırdığı da ileri sürülemez. Zira belirsiz alacak davası ile kısmî davanın açılma ve görülme koşulları birbirinden farklı olup belirsiz alacağın belirsiz alacak ve/veya tespit davası ya da kısmî davaya konu edilmesi mümkün ise de, belirli ya da belirlenebilir alacağın belirsiz alacak ve/veya tespit davasına konu edilmesi mümkün değildir.” [16]
Anılan YİBK kararı ile, “bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslah ile faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceği” vurgulanmıştır.
5.SONUÇ
HMK anlamında keskin hatlarla ayrılmamış, yer yer birbiriyle adeta dirsek teması halinde bulunan kısmi dava ile belirsiz alacak davası kurumları bakımından uygulamada beklenmeyen ve/veya öngörülemeyen sonuçlarla karşılaşmamak için başvurulan hukuki enstrümanın koşullarının iyi bir şekilde irdelenmesi, bilhassa yargılamanın en başında dava dilekçesi tanzimi aşamasında talep türü ile başvurulacak hukuki enstrümanın usulüne uygun şekilde uyarlanması, bu manada gerekli hususların kontrol edilmesi ve nihayetinde Yargıtay’ın uygulamada yer alan boşlukları dolduran nitelikteki kararlarının nazara alınması önem arz etmektedir.
[1] Pekcanıtez; H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s. 286
[2] Yargıtay HGK; 15.10.2018 T., 2016/1082 E., 2018/1719 K.
[3] Atalı, M.: Medeni Usul Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2020, s.343-344; YİBBGK; 24.05.2019 T., 2017/8 E., 2019/3 K.
[4] YİBBGK; 15.12.2017 T., 2016/6 E., 2017/5 K.
[5] C. Simil, Belirsiz Alacak Davası, I. Baskı, İstanbul 2013, s. 225
[6] YİBBGK; 24.05.2019 T., 2017/8 E., 2019/3 K.
[7] Atalı, M.: Medeni Usul Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2020, s.335; Yargıtay HGK; 14.03.2018 T., 2015/188 E., 2018/481 K.
[8] Yargıtay HGK; 16.05.2019 T., 2016/1166 E., 2019/576 K.
[9] Yargıtay HGK; 08.07.2020 T., 2017/258 E., 2020/543 K.; Yargıtay HGK; 17.11.2020 T., 2019/853 E., 2020/907 K.
[10] Kuru,B:, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 2011 Baskı, s.277
[11] Yargıtay 3. HD.; 13.01.2014 T., 2013/15619 E., 2014/122 K.
[12] Yargıtay HGK; 18.05.2022 T., 2022/397 E., 2022/701 K.
[13] Yargıtay 11. HD.; 15.11.2013 T., 2012/19128 E., 2013/20655 K.
[14] Yargıtay 11. HD.; 18.06.2015 T., 2014/9966 E., 2015/8462 K.
[15] Yargıtay HGK; 17.11.2020 T., 2019/17-853, 2020/907 K.
[16] YİBK; 24.05.2019 T. 2017/8 E., 2019/3 K.