Yargıtayın Uygulamaya Yön Verecek Önemli Kararı Çerçevesinde Ttk M. 195/5 Kapsamında Şirkete Hâkim Gerçek Kişinin Tacir Sayılması Ve Sonuçları

I. GİRİŞ

Günümüzde birden çok alanda faaliyet gösteren ekonomik yapılar, büyüme stratejilerinde tek bir şirket içinde organize olmaktan ziyade her faaliyet alanı için ayrı şirketler kurarak operasyonlarını sürdürmeyi tercih etmektedir. Böylece bugün büyük çaplı ekonomik yapıların tek bir tüzel kişi olarak değil, birbirine bağlı şirketlerden oluşan şirketler topluluğu etrafında örgütlendiği görülmektedir. Ekonomik aktörlerin bu tercihinin sebebi, şirketler topluluğu şeklinde faaliyet göstermenin çeşitli avantajları beraberinde getirmesidir. Bu avantajlardan bazılarına; vergi avantajları, ticari rizikonun şirketler arasında dağılması, şirket topluluğu isminin getirdiği güven ve itibar, uygun faiz oranlı ve yüksek limitli banka kredisi gibi finansman kaynakların daha kolay temini, ürünün tedarik zincirinin farklı aşamalarının uzmanlaşmış şirketlerce üstlenilmesi, ortak hizmetlerin paylaşılmasıyla oluşan operasyonel sinerji, teknik ve teknolojik gelişime paralel olarak optimal üretim süreçlerinin oluşturulması örnek verilebilir.

Ülkemizde günlük kullanım dilinde şirketler topluluğu ve holding terimlerinin birbirleri yerine kullanıldığına rastlanmaktadır. Esasen holding şirket, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) m. 519/4   maddesinde yer alan ifadeyle “başlıca amacı başka işletmelere katılmaktan ibaret olan” ve yalnızca anonim şirket olarak kurulabilen bir şirket türüdür. Şirketler topluluğu ise TTK m. 195. ve devamı maddeleriyle hukukumuza giren ve yukarıda bahsettiğimiz modern ekonomik yapılanmaların kanuni çerçeveye oturtulması doğrultusunda düzenlenmiş bir kurumdur. Şirketler topluluğu hükümleri bağlamında her hâkim şirket, bir holding şirketi değil ve yine her holding şirketi, hâkim şirket niteliğinde değildir. Ancak kanundaki şartların varlığı halinde bir holding şirketinin, şirketler topluluğunun hâkimi konumunda olması mümkündür.

TTK m. 195’in madde gerekçesine göre, ” ‘şirketler topluluğu’nu tanıtan ve ‘topluluk şirketi’nin anlamını ortaya koyan” TTK m. 195/4 uyarınca; hâkim şirkete doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunan şirketler, onunla birlikte şirketler topluluğunu oluşturmaktadır. Benzer bir tanım ise Ticaret Sicili Yönetmeliği’nde[1] (“TSY”) yapılmış olup ilgili hükümde; bir şirketler topluluğunun bir ticaret şirketi ile buna doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunan en az iki ticaret şirketinden meydana geldiği düzenlemiştir (TSY m.105).

Kanun ve yönetmelik maddelerinde görüldüğü üzere aslında şirketler topluluğu, hâkim şirket ve bağlı şirketler esas alınarak kaleme alınmıştır. Ancak bu çalışmanın da konusu olan TTK m. 195/5 hükmünde, hâkim konumundakinin bir “teşebbüs” olması halinde de şirketler topluluğu hükümlerinin uygulanacağı öngörülerek bu kurguya oldukça geniş bir istisna getirilmiştir.

II. “HÂKİM TEŞEBBÜS” KAVRAMI

Hâkimiyet, şirketler topluluğu hükümlerinin uygulanmasının ilk koşuludur. TTK m. 195/1-a’da sayılmış hâkimiyet araçlarının varlığı halinde yahut şirket paylarının çoğunluğuna veya şirketi yönetebilecek kararları alabilecek miktarda paya sahip bulunanlara ilişkin TTK m. 195/1-b karinesinin geçerli olduğu takdirde hâkimiyet mevcuttur. İşte hâkimiyeti elinde bulunduranın bir ticaret şirketi değil, herhangi bir özel veya kamu tüzel kişisi, gerçek kişi veya ticarî işletme olması halinde bir hâkim teşebbüs gündeme gelecektir.

TTK m. 195/5 hükmünün ilk cümlesi şu şekilde düzenlenmiştir: “Şirketler topluluğunun hâkiminin, merkezi veya yerleşim yeri yurt içinde veya dışında bulunan, bir teşebbüs olması hâlinde de, 195 ilâ 209 uncu maddeler ile bu Kanundaki şirketler topluluğuna ilişkin hükümler uygulanır.” İşbu hükümle şirketler topluluğunda hâkimin bir “teşebbüs” olabileceği kabul edilmiştir. TTK hükümlerinde “teşebbüs” için herhangi bir tanıma yer verilmemiştir. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da (“RKHK”) ve iktisadi devlet teşebbüsleri mevzuatında “teşebbüs” tanımlanmışsa da hukukun bu alanlarındaki “teşebbüs” kavramı ve şirketler topluluğu bağlamındaki “teşebbüs” kavramı birbirini karşılamamaktadır[2].  Bu noktada hâkim teşebbüsün kimler olabileceği sorusuna yanıt verebilmek için TTK m.195/5’in düzenlenme amacını dikkate almak yararlı olacaktır. TTK m. 195/5’in madde gerekçesine göre; şirketler topluluğu kurumu kapsamında getirilen özel hükümlerin uygulanmasından kaçınmak isteyenlerin “yollarını kapatmak” amacıyla madde hükmünde geniş kavramlara ve ifadelere yer verilmiştir. Bu çalışmanın konusu olan Yargıtay kararı da bu yönde olup hükmün amacı doğrultusunda “teşebbüs” kavramı geniş yorumlanmaktadır. Bu doğrultuda dernekler, vakıflar, sendikalar, Belediyeler, esnaf işletmesi ve ticari işletme, miras ortaklığı gibi tüm kamu hukuku ve özel hukuku kişileri şirketler topluluğunun hâkim teşebbüsü olabilecektir.

Bu noktada TSY’nin kanundan ayrıldığı bir duruma işaret etmek gerekmektedir. TTK’da hâkim konumundakinin teşebbüs niteliğinde olabilmesi bakımından ayrı bir koşul aranmamışken TSY m.105’in ikinci cümlesinde “teşebbüse bağlı bulunan ticaret şirketleri sayısının ikiyi aştığı durumlarda” şirketler topluluğu meydana geleceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeler arasında açık bir çelişki bulunmaktadır. Hukukumuzdaki normlar hiyerarşisi ilkesi gereğince, şirketler topluluğunun asgari yapısına ilişkin bu hususta TSY hükmü değil, TTK hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Hâkim teşebbüs olmanın hukuki sonucu “tacir sayılmak”tır. Bilindiği üzere TTK sistematiği içerisinde tacir sayılmanın çeşitli halleri (TTK m. 12/2, m. 14, m. 16/1) düzenlenmiştir. Bunlar arasında TTK m. 195/5 hükmü, kendine özgü bir konumdadır. Hâkim teşebbüs olma sebebiyle tacir sayılmanın pratik sonuçları ve bunun uygulamadaki yansımaları, Yargıtay tarafından verilmiş güncel ve önemli bir karar çerçevesinde incelenecektir.

III. YARGITAY KARARININ İNCELENMESİ

İşbu çalışmada incelenecek Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 02.05.2023 tarihli ve 2023/733 E. ve 2023/1560 K. Sayılı kararı[3], şirketler topluluğu hükümlerinin ve özellikle TTK m. 195/5’in pratikte uygulanması bakımından ilk derece mahkemelerine ışık tutabilecek nitelikte bir karardır. Söz konusu Yargıtay kararına konu olan ilk derece mahkemesi dosyasında, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (“İİK”) m. 174 uyarınca itirazın kaldırılması davası görülmüş; davalı şirketlerin tek ortağı olan gerçek kişi davalının iflası talep edilerek, itirazın kaldırılmasına ve davalıların iflasına karar verilmesi istenmiştir.

  1. MADDİ VAKIA VE UYUŞMAZLIK KONUSU

Davacılar; davalı gerçek kişi ile aralarında bir adi ortaklık sözleşmesi imzalandığını ancak davalı gerçek kişinin, adi ortaklık adına tahsil edilen adi ortaklık kazançlarını sözleşmeye aykırı bir şekilde davalı “off-shore” şirketlerine aktardığını iddia etmektedir. Davalı şirketlerde hâkim konumunda bulunması sebebiyle davalı gerçek kişinin TTK m. 195/5 uyarınca tacir sayıldığı ileri sürülmüş ve davalı gerçek kişi dahil tüm davalıların iflası talep edilmiştir. Davalılar ise sözleşmenin adi ortaklık değil “kazanca katılmalı işgörme sözleşmesi” niteliğinde olduğunu, davalı gerçek kişinin tacir olmaması ve davalı şirketlerin merkezinin yurt dışında olması sebebiyle davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

  • İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI

İlk derece mahkemesi, öncelikle davalı şirketlerin merkezlerinin yurt dışında olduğu gerekçesiyle ve İİK m. 154’nin bir kesin yetki kuralı olması itibariyle davalı şirketler bakımından davanın reddine karar vermiştir. Davalı gerçek kişi bakımından ise dava konusu sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde olmadığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi uyarınca davalı şirketlerin kuruluş tarihleri dikkate alındığında davalı şirketlere para aktarıldığına dair delil bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir. Sonuç olarak mahkeme, davalı gerçek kişinin hâkim teşebbüs olmadığını ve TTK m. 195/5 gereğince tacir sayılmadığını belirterek davalı gerçek kişi bakımından da davanın reddine karar vermiştir.

  • İSTİNAF MAHKEMESİNİN KARARI

Davacılar tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine söz konusu dosya, ilgili bölge adliye mahkemesinin önüne gelmiştir. Bölge adliye mahkemesi -ilk derece mahkemesiyle aynı şekilde- davalı şirketlerin merkezlerinin yurt dışında olmasını, davanın usulden reddi sebebi olarak görmüştür. İstinaf mahkemesi; davalı gerçek kişinin, davalı şirketleri bir topluluk menfaati doğrultusunda yönettiğine dair delil bulunmadığı gerekçesiyle TTK m. 195 vd. hükümlerine başvurulamayacağını ifade ederek istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.  

  • YARGITAYIN KARARI

İstinaf mahkemesinin kararı üzerine davacılar temyiz başvurusunda bulunmuş ve dosya Yargıtayın önüne gelmiştir. Yargıtay, davalı şirketler bakımından ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinin usulden ret kararına katılmış ve bu yöndeki temyiz taleplerinin reddine karar vermiştir. Ancak davalı gerçek kişi bakımından TTK m. 195/5 hükmünün getirilme amacını da gözeterek çeşitli değerlendirmelerde bulunmuş ve davalı gerçek kişinin hâkim teşebbüs olması sebebiyle tacir sayıldığını ifade ederek davalının iflasa tabi kişilerden olduğunun altını çizmiştir. Sonuç olarak Yargıtay, ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına ve bölge adliye mahkemesinin kararının ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.

  • YARGITAYIN GEREKÇELİ KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Öncelikle ifade edilmelidir ki Yargıtay; ilk derece mahkemesinden farklı olarak, gerekçeli kararında taraflar arasındaki sözleşmenin niteliğine ve tüzel kişilik perdesinin aralanması kurumunun uygulanıp uygulanamayacağına yönelik herhangi bir tespitte bulunmamıştır. Yüksek yargı organı, kararını şirketler topluluğu hükümleri doğrultusunda şekillendirmiştir. Nitekim davalı gerçek kişinin iflasa tabi kişilerden olup olmadığına yönelik ihtilaf, somut dava bakımından ön sorun niteliğindedir. Bu sebeple iflası istenen gerçek kişinin TTK m. 195/5 uyarınca tacir sayılıp sayılmayacağı hususunun öncelikle değerlendirilmesi isabetli olmuştur.

Yüksek mahkeme, “şirketler topluluğu” kavramının Avrupa Birliğinde “Konzern’” kavramı ve Amerika Birleşik Devletleri’nde ise “affiiliated company/affiiliated group” kavramlarından hareketle TTK’ya pozitif düzenleme olarak kazandırıldığını ifade etmiş ve incelemesinde birden çok defa kanunun gerekçelerine atıf yapmıştır. TTK m. 195 maddesinin fıkralarını sıraladıktan sonra, söz konusu hükmün altıncı fıkrasına göre gerçek kişilerin “kendisinin” esas alınacağının ve bu gerçek kişinin hâkim teşebbüs olması halinde aynı hükmün beşinci fıkrasına göre “tacir” sayılacağının açıkça düzenlendiğinin altını çizmiştir.

Hukuki düzenlemeye ilişkin teorik bilgilerden sonra somut olayın değerlendirilmesine geçilmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere şirketler topluluğunun varlığının ilk koşulu olan “hâkimiyet”, davalı gerçek kişi bakımından sorgulanmıştır. Dosyada mevcut bilirkişi raporunda; davalı gerçek kişinin, davalı şirketler dahil olmak üzere birden çok şirketin çoğunluk paylarına ya da payların tamamına sahip olduğunun ve şirketlerde genel müdür ya da yönetim kurulu üyesi olarak görev aldığı tespit edilmiştir. Bu bulgular, “hâkimiyet” olgusunun varlığı yönünden gerekçe olarak kabul edilmiştir. İstinaf mahkemesi, şirketlerin ‘bir topluluk menfaati doğrultusunda’ yönetilmesini şart olarak aramışsa da Yargıtay; gerçek kişinin şirketlerdeki pay sahipliği ve yönetimdeki etkisini, hâkimiyetin dolayısıyla da şirketler topluluğunun varlığı için yeterli görmüştür. Nitekim Yargıtay kararında da vurgulandığı üzere, somut olayda TTK m. 195/2’de öngörülen karinenin koşullarının gerçekleştiği açıktır. Bu doğrultuda ve TTK m. 195’te şirketler topluluğu bakımından hâkimiyetin varlığının yeterli sayılması karşısında, istinaf mahkemesinin şirketlerin ayrıca ‘bir topluluk menfaati doğrultusunda’ yönetilmesi koşulunu araması isabetli olmamıştır.

Yargıtay kararının gerekçesinde yer alan bir başka önemli tespit ise, TTK m. 195/5’e uygun olarak, bazı şirket ve teşebbüslerin merkezi veya yerleşim yerleri yurt dışında olsa dahi şirketler topluluğu hükümlerinin uygulanacağına yöneliktir. Davalı şirketler bakımından iflas talebi yetki kuralı sebebiyle reddedilmiş olsa da şirketler topluluğunun varlığı, bu husustan ayrı incelenmelidir. Somut olayda olduğu gibi, şirketler topluluğu ile bağ kurulduğu takdirde, topluluğa bağlı bir şirketin veya teşebbüsün yurt dışı merkezli oluşu kanun hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Bu durumun hâkim konumundaki yönünden de geçerli olduğu TTK m. 195/5’te açıkça ifade edilmiştir.

Sonuç olarak Yargıtay, kararında şirketler topluluğunun sadece şirketlerden oluşmasına ilişkin dar yorumun bazı sakıncalar doğurabileceğini ve bu sebeple TTK’nın 195. maddesinde geniş bir yorumun tercih edildiğini özellikle belirtmiş, somut olaydaki takdir yetkisini bu doğrultuda kullanmıştır. Yüksek mahkemenin söz konusu kararı, şirketler topluluğu kurumunun düzenlenme amaçlarıyla uyuşmaktadır. TTK m. 12 uyarınca tacir sıfatı taşımayan davalı gerçek kişi, hâkim teşebbüs olmasıyla tacir sayılmış ve iflasa tabi kişilerden olduğu kanaatine varılmıştır. Bu anlamda TTK m. 195/5 uyarınca tacir sayılmanın pratikteki önemli bir sonucu ortaya çıkmıştır.

V. SONUÇ

Günümüz ekonomik düzeninde şirket topluluklarının önemli bir yeri bulunmaktadır. 6102 sayılı Kanun ile hukukumuza girmiş şirketler topluluğu kurumuna ilişkin TTK m. 195 vd. hükümleri, ticari hayatın aktörleri bakımından ciddi sonuçlar yaratabilecektir.

Ticari hayatın gerçeğinde; şirketler topluluğunun tepesinde sermaye şirketi olmayan herhangi bir özel veya kamu tüzel kişisi, gerçek kişi veya ticari işletme bulunabileceği; bunların merkezleri veya yerleşim yerlerinin yurt dışında da bulunabileceği kanun koyucu tarafından dikkate alınarak TTK m. 195/5 hükmü düzenlenmiştir. Bu hükümle şirketler topluluğu hâkiminin bir teşebbüs olabileceği kabul edilmiş olmakla beraber, hâkim teşebbüsün tacir sayılacağı da düzenlenmiştir.

Hâkim teşebbüsün tacir sayılmasının pratik sonucu, TTK’nın taciri belirlemeye ilişkin temel düzenlemeleri (TTK m. 12, 1m. 3, m. 14, m. 16) kapsamı dışında kalan, tacir sayılmayan bir kişinin veya işletmenin tacir olmanın nimetlerinden yararlanabilmesi ve külfetlerinden katlanmak zorunda kalmasıdır. Bu bağlamda; hâkim teşebbüs sayılan, basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü veya iflasa tabi olma gibi tacir olmanın ağır hukuki sonuçlarına katlanmak durumunda kalacaktır.

Bu çalışmanın konusu olan Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin kararı, TTK m. 195/5 hükmünü pratikte görünür kılarak gerçek kişinin bir şirketler topluluğunun hâkim teşebbüsü sayılması halinde tacir kabul edileceğini ve buna bağlı olarak iflasa tabiiyetinin doğacağını açık biçimde ortaya koymaktadır. Söz konusu karar, TTK m. 195/5’in yorumlanması açısından uygulamaya yol göstermesi ve bu doğrultuda kanun koyucunun arzu ettiği uygulamayı şekillendirecek olması nedeniyle, bu hükümlere tabi olabilecek gerçek kişi dahil her şirket pay sahibi ve yönetici tarafından dikkate alınmalıdır.


[1] Resmi Gazete, Tarih: 27.01.2013, Sayı: 28541.

[2] Ünal Tekinalp (Reha Poroy/ Ersin Çamoğlu), Ortaklıklar Hukuku, İstanbul, 2019, Cilt II, N. 2010. Okutan’a göre de TTK kapsamında teşebbüs kavramı RKHK’dan farklı olarak iktisadi faaliyet yürütmeyen kişileri de kapsayacaktır. Bkz: Gül Okutan Nilsson, Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Şirketler Topluluğu Hukuku, İstanbul, 2009, s. 77,78.

[3] Yargıtay 6. HD., E. 2023/733 K. 2023/1560 T. 2.5.2023 sayılı kararı, “lexpera.com.tr” sitesi üzerinden erişilmiştir.

About The Authors:

  • Nurulhüda Erdeve

    Nurulhuda Erdeve graduated with honors from the Istanbul University Faculty of Law in 2022. Upon completing her legal internship, she obtained her attorney's license in 2024. She is simultaneously pursuing a master's degree in Trade Law at Istanbul University. After studying abroad as an exchange student during her master's program, she continued practicing law and joined our team.

    View all posts
  • Fırat BAYEZİT

    Fırat Bayezit has graduated from the Istanbul University Law School in 2015 and has started his academic profession as a research assistant at Bandirma University Faculty of Economics and Administrative Sciences, Commercial Law Department in 2017. He has completed his master studies in 2019 and continues his doctorate education, which he started in Istanbul University in 2020.

    His areas of expertise are Company Law, Competition Law, Capital Market Law, Merger and Acquisition, Compliance, Dispute Resolution Law and Intellectual Property Law.

    Mr. Bayezit is a member of the Istanbul Bar Association. He has a book published by well-known publishers.

    View all posts
Latest Articles In The Law Bulletin
Fırat BAYEZİT
Serpil ÖZCAN
Nurulhüda Erdeve
Mihriban Alak
Soykan Kuş

News from AESY Legal

We are pleased to share with you the latest updates from AESY, including the events we participate in or organize, our office activities, and much more.